3802 sayılı yasa ile kurulan bu okullar, yalnızca öğretmen yetiştirme amacıyla değil, aynı zamanda kırsal kesimlerde modernleşmeyi ve toplumsal kalkınmayı sağlama hedefiyle tasarlanmıştır. Türk eğitim sistemine damga vuran bu proje, Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’in liderliğinde ve İsmail Hakkı Tonguç’un çabalarıyla hayat bulmuş, kısa sürede hem eğitim hem de toplumsal gelişim açısından büyük başarılar elde etmiştir. Cumhuriyet'in ilk yıllarında okuma yazma oranının yüzde 5’in altında olduğu, nüfusun yüzde 80’inin köylerde yaşadığı ve köylerde okulsuzluk ve öğretmensizliğin yaygın olduğu bir dönemde, Köy Enstitüleri Türkiye’nin kırsal kalkınma sorununun çözümü olarak ortaya çıktı. Amerikalı eğitim filozofu John Dewey’in iş ve eğitimi birleştirme fikrinden ilham alan bu eğitim modelinin amacı, köylerden seçilen zeki çocukları çağdaş eğitimle donatarak hem öğretmen hem de eğitici birer lider olarak yetiştirmekti. Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’un önderlik ettiği bu proje, öğrencilerin üretime katılarak öğrendiği, eğitimin teori ve pratiği biraraya getirdiği bir anlayışla şekillenmiştir. Öğrenciler, okullarını, yurtlarını ve atölyelerini bizzat inşa ederek kendi eğitim ortamlarını oluşturmuş, bu süreçte hem bireysel sorumluluk almayı hem de dayanışmayı öğrenmişlerdir. Köy Enstitüleri’nin eğitim felsefesi, “iş içinde eğitim” ilkesi üzerine kuruluydu. Müfredatın yüzde 50’si temel örgün eğitime ayrılırken, geri kalan kısmı uygulamalı tarım, sanat ve el becerisi eğitimine dayanıyordu. Her Köy Enstitüsü’nün kendine ait tarlaları, bağları, hayvan çiftlikleri, arı kovanları ve marangozhaneleri bulunuyordu. Bu uygulamalar sayesinde öğrenciler, hem mesleki yetkinlikler kazanıyor hem de modern tarım tekniklerini öğrenerek köylere bu bilgileri taşıyorlardı. Eğitim sadece sınıf içinde değil, hayatın tam içinde gerçekleşiyordu. Mezun olan öğretmenler, köylere döndüklerinde yalnızca birer eğitimci değil, aynı zamanda köylerde modern tarımı ve çağdaş yaşamı yaygınlaştıran birer lider konumunda oluyordu. Köy Enstitüleri, yalnızca eğitim açısından değil, toplumsal kalkınma ve sosyal eşitlik açısından da önemli bir rol oynadı. Okuma yazma seferberliği, modern tarımın yaygınlaştırılması ve köylünün bilinçlendirilmesi gibi alanlarda büyük ilerlemeler sağlandı. Bu enstitülerden mezun olan öğretmenler, bulundukları bölgelerde toplumsal dönüşümün öncüleri oldular. Ayrıca, Köy Enstitüleri’nin eğitim felsefesi, bireyi merkeze alan, yaratıcı düşünceyi teşvik eden ve yerel koşulları göz önünde bulunduran bir anlayışa dayanıyordu. Eğitimin kitaba ve teorik bilgiye dayalı olması yerine, üretim ve toplumsal fayda ile ilişkilendirilmesi, bu okulları geleneksel eğitim modellerinden farklı kılan en önemli özellikti. Köy Enstitüleri, Türkiye’nin eğitim tarihinde yalnızca bir okul türü değil, köyleri modernleştirme, bireyi güçlendirme ve toplumsal eşitlik yaratma hedefi taşıyan bir devrim niteliğindedir. Bugün hâlâ özlemle anılan bu proje, eğitimin yalnızca bireysel başarıyı değil, toplumsal kalkınmayı da hedeflemesi gerektiğini kanıtlayan önemli bir örnektir.

Kaynak: RSS