“Sen eski bir sevda şiirisin. Bir koku var sende, Sıcak yaz akşamlarına mahsus... Ellerinde mi, Saçlarında mı, Gözlerinde mi Bilmem...Bir koku var sende, Sıcak yaz akşamlarına mahsus..” Muzaffer Tayyip Uslu "Sen eski bir sevda şiirisin" dizesiyle açılan bu kısa ama yoğun şiir, okurunu hem bireysel bir aşkın hem de kolektif bir mevsimsel duyumsamanın içine davet eder. Şiirin dili yalın; ancak bu yalınlık, hem lirizmi hem de sezgisel katmanları derinleştiren bir işlev görür. Özellikle "koku" üzerinden ilerleyen imgesel yapı, zaman ve mekânla ilişkili nostaljik bir atmosfer kurar. Şiirin belki de en önemli noktası, "sıcak yaz akşamları"na yapılan göndermedir. Bu mevsimsel vurgu, yalnızca fiziksel bir zaman dilimi değil, aynı zamanda duygusal bir çağrışım alanıdır. Türk şiirinde yaz akşamları genellikle aşk, gençlik, geçmiş ve coşkulu duygularla ilişkilendirilmiştir. Bu şiirde de yaz akşamları, aşkın hem zamansal hem de mekânsal mekaniğini kurar. Yazın sıcaklığı, akşamın serinliği ve bu ikisinin birlikteliği, şiirin aşkı anlatma biçimini biçimlendirir. "Sen" zamana sinmiş bir varlıktır; ne tam olarak bir kişidir ne de yalnızca bir anı. Bu bakımdan, şiirin öznesi, soyut ama bir o kadar da hissedilebilir bir "zaman kokusu" taşır. Şiirin "Bir koku var sende, / Sıcak yaz akşamlarına mahsus..." dizesinin iki kez yinelenmesi, hem yapısal hem de anlamsal düzeyde güçlü bir etki yaratır. Bu tekrar, hem müzikalite yaratmakta hem de duygusal yoğunluğu pekiştirmektedir. Ayrıca, “Bilmem…” sözcüğüyle yaratılan duraklama, okuyucuyu kısa bir sessizlikle karşı karşıya bırakır. Bu sessizlik, yalnızca sözsüz bir boşluk değil, aynı zamanda duygusal bir yüklemedir. Şairin neyi bilemediğini açıkça ifade etmemesi, şiirin duygusal tonunu yükseltir. Türk edebiyatında bazı isimler, yaşamlarının kısalığına rağmen, edebî hafızada derin izler bırakmayı başarır. Muzaffer Tayyip Uslu, bu isimlerden biridir. Henüz 24 yaşındayken, verem nedeniyle hayata veda eden Uslu, ardında bıraktığı birkaç kitap ve sayılı şiirle bir kuşağın duygusal haritasını çizmiştir. 1940'lı yılların şiir ortamı, özellikle Garip akımının damga vurduğu bir dönemdir. Bu dönemde Uslu’nun şiiri, hem bu akımın etkilerini taşır hem de bireysel tınısıyla ondan ayrılır. Muzaffer Tayyip Uslu, 1922 yılında İstanbul’da doğar. Yaşamı boyunca sağlık sorunlarıyla mücadele eder; özellikle verem, hem bedenini hem de şiirini belirleyen bir varoluş çizgisi olur. İstanbul ve Zonguldak arasında geçen hayatı, onun hem kentli hem taşralı bir duyarlık geliştirmesine neden olur. Zonguldak’ta memurluk yaptığı dönemde edebiyata olan ilgisi daha da artar. Orhan Veli Kanık ve Rüştü Onur’la dostluk kurar; bu dostluklar hem şiirsel hem insani açıdan onu derinden etkiler. Uslu, Türk şiirinin erken yitirilmiş ama iz bırakmış seslerinden biridir. Şiiri, yaşamın kırılgan yüzünü, hastalığı, yoksulluğu ve gençliği büyük bir duyarlılıkla işlerken, ironi ve mizahı da elden bırakmaz. Şiirlerinin içtenliği, duyusal yoğunluğu ve dildeki sadeliği, onun kısa ömrüne rağmen uzun bir etki bırakmasını sağlamıştır. Muzaffer Tayyip Uslu, Türk edebiyatının “erken sönen ama sönmeyen yıldızlarından” biridir.

Kaynak: RSS