En sonunda da eşeğini sapasağlam bulunca, çok sevinmiş! Halbuki eline geçen yeni bir şey yok!
İşte Karşıyaka'nın, basketbolda bu sezon yaşadığı, tam da bu! Elimizde müthiş bir takım vardı. Ufuk hocamız, kadro mühendisliğindeki yeteneğini konuşturarak, müthiş bir takım kurmuştu. Gelene gidene +100 sayı atıyorduk ve gerçekten oynadıkları basketbol ile müthiş zevk veren bir takım vardı. Parkeyi rakiplere dar ediyorduk! Bütün rakiplerimiz, titreyerek geliyordu İzmir'e. Avrupa Şampiyonluğu geliyor diyorduk! Sonra ne oldu? Yönetimin beceriksizliği, plansızlığı, geleceği görememesi nedeniyle, efsane olabilecek bir kadro bozuldu. Bütün önemli oyuncular, takımdan ayrıldı. Seri mağlubiyetler başladı ve kurulduğundan beri içinde olduğumuz, Basketbol Süper Liginden düşme tehlikesi ile karşı karşıya kaldık! Yani eşeği kaybettik!
Sonra başta Muhsin Yaşar olmak üzere, gençlerden kurulu takımımız müthiş bir karekter ortaya koydular ve ihtiyacımız olan 2 galibiyeti yakalayıp takımı kümede tuttular. Hepsini alnından öpüyorum! Başardıkları iş, hiç de kolay değildi. Gemiyi limana sağ salim yanaştırdılar. Yani kaybettiğimiz eşeği buldular! Hepsine bir kez daha teşekkür ediyoruz. Tebrikler...
Peki ya futbol? Bazı arkadaşlarımı dinliyorum, sanki benim sene başından beri takip ettiğim takımı değil de Real Madrid'i, Barselona'yı anlatıyorlar! Pembe gözlükleri gözlerinde, şampiyonluk nağmeleri yazıyorlar! Kusura bakma arkadaşım, ben öyle düşünmüyorum. Bunun için de elimde belirli veriler var.
Önce play-of'taki muhtemel rakiplerimize bakalım. Kütahya, Muş, Düzce ve Silifke... Şu anki sıralama bu ve çok büyük süpriz olmazsa, rakipler bunlar. Peki biz bu takımlara karşı ne yaptık? Silifke'ye hem içeride, hem de dışarıda kaybettik. Düzce'ye İzmir'de kaybettik, deplasmanda kazandık. Muş'u İzmir'de zor da olsa yendik. Deplasmanda kazanamadık. Kütahya ile içeride berabere kaldık ve bu hafta da deplasmanda, dananın kuyruğunun kopacağı maça çıkacağız! Gördüğünüz gibi karne zayıflarla dolu! Hiçbirine karşı, kesin kazanırız diyemiyorum.
Bir de üzerine, Karşıyaka'nın herkesçe bilinen play-of şanssızlığı var! Bu, katılacağımız 11.play-of ve biz bu güne kadar katıldığımız 10 play-of'ta da başarılı olamadık. Bu konuda dünya rekoru bizde! Bu kategoride en başarısız takım bile 6. play-of'ta lig çıkmayı başarmış! Biz ise hiç başaramadık! Bu cebimizde dursun, şimdi bunun başlıca sebebini anlatıyorum. İlk sebep Karşıyaka ve diğer İzmir takımlarının politik sahipsizliği...
Şimdi diyelim play-of finalini Kütahya ile oynuyoruz. Göreceksiniz, şeref tribününe baktığınızda, bütün Kütahya milletvekilleri ve belediye başkanı, menemen testisi gibi dizilecekler. Hakemi baskı altına alacaklar. Peki senin en son hangi maçına bir milletvekili geldi? Şu anki belediye başkanı lütfedip tek bir maçına geldi mi? Hangi kritik zamanda politikacılar bize destek verdi?
Tabi bunun ana nedeni, biz İzmirlilerin tercihleri ve bu tercihlerin fazlasıyla farkında olan, parti üst yönetimleri... Tıpış tıpış verecekler oylarını. Benim İzmirli milletvekiline ihtiyacım yok diyenler. İthal adayları bize dayatıp, seçtirenler. Bu tablonun ana sorumluları. Maalesef bu anlayış olduğu sürece İzmir takımları, hakemler tarafından, doğranmaya devam edecekler.
Biz bütün bu olumsuzluklara rağmen de kupa kaldırdık, şampiyonluklar yaşadık. Atatürk'ün göğsüne ay yıldız armağan ettiği kulübe ve onun büyük taraftarına set koymak kolay değil. Ama o zamanlar dirayetli, iş bilen yönetimler ve karekterli oyuncular vardı. Gol atamadığı maçtan sonra, kafasında şişe kıran forvetler gördü bu gözler! Takım küme düşüyor diye ağlamaktan gözleri şişen, doktorların ülser başlangıcı teşhisi koyduğu, karekterli kaptanlar seyrettik!
Şimdi ise yaşananlara bakın! İç sahada maç kaybetmişsin! Üstelik en kritik dönemde! Biz özür beklerken, çıkıp haftaya Kütahya'yı paramparça edeceğiz diye söz vermelerini beklerken, futbolcular ne yapıyor? Alacakları için, kulübe ihtar çektiriyor!!! Vay be!
Üstelik de çoğu, alacağının neredeyse tamamına yakınını almış olmalarına rağmen!!! Bir kere daha, Vay be! Helal olsun hepinize!
Silifke maçını özellikle yazmadım. Şampiyonluğa oynayan takımın ilk şutu 70. dakikada geldi! O şutu da 70 yaşındaki amcalar bile tutardı. İshak Kurt dışında, çabalayan tek isim Kadir'di. Hepsi toptan kaçıyor! Pas almamak için rakibin arkasına koşuyor! Adam topla çıkıyor, pas atacak, kimse koşu göstermiyor! Bunca yıldır futbol seyrediyorum, koşmaktan bu kadar imtina eden, koşmamak için herşeyi yapan böyle bir futbolcu topluluğu görmedim! Beyler, siz bu oyunu yetenek oyunu sanıyorsunuz ama futbol yetenek oyunu değildir! Futbol mücadele oyunudur! Bu oyunu yetenekliler kazanmaz, koşanlar, savaşanlar kazanır! Yetenekliler, ne zaman mücadele ederse, ne zaman yüreğini ortaya koyarsa, ne zaman en az rakipleri kadar koşarlarsa, ancak o zaman kazanırlar!
Hala önünüzde kahraman olma fırsatı var. Ama bu kahramanlığı yetenek ile gösteremezsiniz. Ancak koşarak, savaşarak kazanırsınız. Ya koşar, kazanır kahraman olursunuz ve bu taraftarın kalbine taht kurarsınız. Yada böyle bildiğiniz gibi devam eder, sıradan topçular olursunuz...
Seçim sizin...
Sevgi ve Saygılarımla
Kaynak: RSS