Çocukluk yıllarımızda sıkça duyduğumuz, “Kitap oku, insanın dünyası genişler” ya da “Kitap seni her zaman iyi bir yere taşır” gibi cümleler, zamanla büyüdükçe ve olgunlaştıkça anlam kazanır. Bu tür öğütlerin arkasındaki bilimsel gerçekler, çocukluk aklımızla fark edemediğimiz kadar derindir. Günümüzde kitap okumanın hem birey hem de toplum düzeyinde ne kadar önemli olduğu, yapılan bilimsel araştırmalarla bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ancak, bu olgu yalnızca okul çağındaki çocuklar için değil, her yaştan birey için geçerli olmalıdır. Ne yazık ki, kitap okuma alışkanlığının ve kitaba olan ilginin dünya çapında ne kadar önemli olduğu, ülkemizde hâlâ yeterince anlaşılmamaktadır.

***

Bu araştırmalar, kitap okumanın insan üzerinde sayısız fayda sağladığını da göstermektedir. California Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, bu konuda oldukça çarpıcı sonuçlar ortaya koymuştur. 27 ülkeden 70 binden fazla katılımcının yer aldığı bu araştırma, tam 20 yıl süresince devam etmiş ve 2010 yılında yayımlanmıştır. Araştırma, evde bulunan kitap sayısının, çocuğun eğitim durumu üzerinde hangi faktörlerin etkili olduğundan çok daha belirleyici olduğunu ortaya koymuştur. Ailenin eğitim düzeyi, ülkenin refah seviyesi veya politik yapısı gibi faktörlerden çok, evdeki kitap sayısı çocukların gelişimine doğrudan etki etmektedir.

Bu bulgular, kitap okumanın özellikle düşük eğitim seviyesine sahip ailelerdeki çocuklar için çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Araştırmaya göre, evde 100 kitap bulunması, çocuğun eğitim seviyesinde ciddi bir fark yaratmaktadır. Kitap sayısı arttıkça, fayda da artmaktadır. İlginç bir şekilde, evde kitap bulunması, babanın eğitim seviyesinden iki kat daha önemli bir faktör olarak öne çıkmaktadır. Bu sonuç, kitapların yalnızca bir bilgi kaynağı değil, aynı zamanda çocukların zihinsel gelişimlerini ve yaratıcılıklarını da besleyen güçlü araçlar olduğunun altını çizmektedir.

***

Dünyada kitap okuma oranları konusunda durum oldukça farklıdır. TÜİK verilerine göre Türkiye'de kitap okuma alışkanlığı oldukça düşük seviyelerde kalmaktadır. Türkiye'deki ortalama kitap okuma süresi, günde yalnızca 1 dakika olarak belirtilmektedir. Bu rakam, televizyon izlemeye ayrılan 6 saat ve internete harcanan 3 saat ile kıyaslandığında, ülkemizde kitap okuma alışkanlığının ne kadar geri planda kaldığını açıkça gösteriyor.

Bu durumu ele aldığımızda, Türkiye’nin kitap okuma alışkanlıkları ve kitaba gösterilen ilgi konusunda ciddi bir sorun yaşadığı açıktır. Kitap okuma oranı, yalnızca bireylerin gelişimi için değil, aynı zamanda toplumun genel refahı ve kültürel zenginliği için de büyük bir öneme sahiptir. Kitap okumanın faydalarını göz önünde bulundurarak, bu sorunun çözülmesi için toplumda farkındalık yaratılması gerekmektedir.

Yaşama Düşen Öyküler

Yasama Dokulen Oykuler

Eğitimci-yazar Selma Sağlamtaş’ın Şey Kitap’tan çıkardığı, ‘Yaşama Düşen Öyküler’ kitabını elinize alır almaz, hatta görür görmez şu hisse kapılıyorsunuz, “Kaleme alınan öyküler bir kadının hem iç dünyasının naifliğini hem de dünyaya bakış açısını gösteriyor.” Özellikle kitap kapağındaki kırmızı paltolu, kırmızı şapkalı, çizmeli kadın ve birlikte yürüdüğü kedi içinizi ısıtıyor. Yazarımızın hayvan sevgisini ve kediye olan düşkünlüğü, sonbaharın o sisli havasında, yere dökülen yaprakların kırmızılığında anlıyorsunuz. Kitap taa uzaktan size sesleniyor: Ben hayatım.

Yaşama Düşen Öyküler’in arka kapağı ise şöyle: Öyküler, hayatın tam içinden kopup gelen sessiz tanıklıklardır. Her biri, sıradan bir anın içindeki olağanüstülüğü yakalar. Bazen bir parkta oturan yaşlı bir adamın bakışında, bazen dolmuşta ağlayan bir çocuğun sesinde, bazen de çay bardağının buğusunda saklıdır. Yazar, gözlemler. Sadece bakmaz, görür. Görmekle kalmaz, duyar. İnsanların kelimelere dökemediği duyguları, mimiklerde, suskunluklarda, arka plandaki detaylarda yakalar. Belki bir annenin pazar dönüşü yorgun adımlarında, belki de bir işçinin ellerindeki nasırda hayatın özünü bulur. Bu yüzden öyküler, sadece kurgu değildir. Anlatılan her şeyin arkasında bir gerçeklik kırıntısı vardır. Biri anlatır, diğeri duyar, yazar ise onları kelimelere dönüştürür. Yaşanmış ya da yaşanabilecek olan ne varsa, bir öykünün içinde yeniden can bulur. Hayat akar gider. Ama öyküler, akan zamanın içinden bazı anları yakalayıp saklar. Unutulmasın diye, bir daha hissedilsin diye… Her öykü, birinin kalbine dokunan bir yankıdır.

Şair Şiire Karşı

Sair Siire Karsı

Şey Kitap Genel Yayın Yönetmeni şair-yazar Önder Birol Bıyık, ‘Şair Şiire Karşı- Şair Şiire Karşı-Şiire Dair Dik Kenar Düşünceler’ deneme kitabıyla okurlarıyla buluşuyor. Bıyık, son kitabı hakkında şunları dile getiriyor: Uzun zamandır gün ışığına çıkarmak istediğim bir kitaptı. Epeydir hazırdı aslında ama yayınevi işlerinin yoğunluğu nedeniyle kendi kitaplarıma sıra gelmemişti. Bu sonbahara ‘Şair Şiire Karşı-Şiire Dair Dik Kenar Düşünceler’i çıkartmazsam artık çok huzursuz olacaktım. Neyse ki matbaaya gönderdik ve üstümden büyük bir yük kalktı. Basılmadan önce okuyan arkadaşlar "Çok tartışılır bu kitap," diyorlar. Bilmiyorum tartışılır mı, ancak epey el yakan konulara daldık sanırım. Zülfü yare dokunduk elbet.... Olsun... İncelikli çalışmalarıyla kitabın tashihini yapan dostum Özlem Erakman ve hayatın yollarında birlikte yürüdüğüm Özlem Kahraman'a bir kez daha buradan teşekkürü borç biliyorum.

Bornova Kitap Günleri'nde okuyuculara ‘merhaba’ diyecek olan ‘Şair Şiire Karşı- Şair Şiire Karşı-Şiire Dair Dik Kenar Düşünceler’, sizlere şöyle sesleniyor: İçinde şairlere ve şiire dair pek çok eleştiri barındırsa da deneme tadında kaleme alınan kitap, şiir dünyasında tartışılan pek çok konu hakkındaki yazarın düşüncelerini, şiirin ontolojisini ve etik boyutunu, şiirin teorik temellerini geçmişin ve güncelin tartışılan konuları ışığında mercek altına alıyor. Sözünü sakınmadan, isim vermekten imtina etmeden kaleme alınmış kitap, günümüz şiir dünyasının yazarın zaviyesinden bir panoraması, şiirin arka sokaklarının topoğrafyası olarak da okunabilir. Yüzlerce şairin geçit yaptığı kitapta, pek çok sıcak konuya ilişkin düşündüren analizler ve buz kıran düşünceler bulacaksınız kitapta. Yazar aynı zamanda kendi şiir dünyasında iz bırakan pek çok şairin şiirinden tadımlık örnekler vererek, iyi şiiri kendince somutluyor.

Bab-ı Ali'nin İzinde

Gecmisten Gunumuze

Gazeteci-yazar Mehmet Şahincileroğlu’nun kaleme aldığı ‘Geçmişten Günümüze Bab-ı Ali'nin İzinde’ Ritim Plus Yayınları ile inceleme-araştırma türüyle dikkat çekiyor. Şahincileroğlu’nun kitabı Türk basın tarihine ışık tutuyor. Geçmiş zamandan şimdiki zamana uzanan bu yolda basın camiasının gelişimini, neler yaşandığını merak edenlerin mutlaka okuması gereken kitaplar arasında yer alıyor.

Geçmişten Günümüze Bab-ı Ali'nin İzinde’nin arka kapak yazısı ise şöyle: Türk Basını denince neden akla Bâb-ı Âli gelir? Bâb-ı Âli’nin Türk Basın Tarihi ve Türk Yayıncılık Tarihi açısından önemi nedir? Harf İnkılâbı’nın basın ve yayıncılık üzerinde ne gibi etkisi olmuştur? Kur’an-ı Kerim’in Türkçe’ye çevrilmesi ve basım sürecinde neler yaşandı? Mustafa Kemal, telgraf çekerek hangi yayınevi sahibini neden kutladı? Cemil Meriç, Paris’te kime aşk mektubu yazdı? Abdi İpekçi ve Can Yücel’in hayali neydi? Nevzat Yalçıntaş, Cumhuriyet’i batmaktan nasıl kurtardı? Mehmet Şevket Eygi, Kanlı Pazar Olayları’nı kışkırttı mı? Recep Tayyip Erdoğan’ı cezaevinde hangi gazeteci ziyaret etti ve ne gibi tavsiyelerde bulundu? İlber Ortaylı’nın hayatına gazeteciliğin katkısı ne oldu? Emre Kongar, Aydın Doğan’ın teklifini neden kabul etmedi? Aydın Doğan, neden medya patronu oldu? Ertuğrul Özkök’ün hayatını hangi olay değiştirdi? Hrant Dink’i saatlerce hüngür hüngür ağlatan neydi? Tüm bu sorular başta olmak üzere daha pek çok soru, Gazeteci Yazar Mehmet Şahincileroğlu’nun uzun araştırmaları ve incelemeleri sonucunda kaleme aldığı Bâb-ı Âli’nin İzinde kitabında cevap buluyor. Şahincileroğlu’nun sade, akıcı ve sürükleyici bir dil kullanarak yazdığı bu belgesel tadındaki kitabı, tek solukta okuyacaksınız…

Sevgili Şahincileroğlu’nun kalemi hiç tükenmesin, nice nice eserleri olsun.

Biraz da gülelim

Gardropta tren beklemek

İsmayil Ankara'da marangozdur.

Bir gün telefonu çalar. Karşıdaki bir bayandır.

-Sayın ustam, bizim gardrobumuzda bir arıza var. Bir gelip bakabilir misiniz?

İsmail adresi alır ve gider.

Kadıncağız bizimkini yatak odasına götürür, gardrobu gösterir.

-_Her tren geçişinde kapakları açılıyor.

Tam da o sırada tren geçer ve tabii kapaklar açılır. İsmayil menteşeleri iyice inceler ama bir anormallik göremez.

Bunun üzerine kadına döner.

-Ben dolabun içine gireyim. Tiren geçerken kapilarun açilişini içerden goreyim. Belki o zaman ne olduğun anlaruk.

Girer gardrobun içine ve kapılarını kapatır.

Bizimki gardrobun içinde trenin geçişini beklemeye başlar. Ancak bir süre sonra evin kapısı açılır, gelen kadının kocasıdır. Adamcağız karısını öptükten sonra doğal olarak elbiselerini asmak için doğru yatak odasına gider, gardrobu açınca bizim İsmail sazan karşısına çıkar.

Adam manzarayı görünce suratı sinirden kıpkırmızı, gök gürültüsünden beter biçimde bağırır:

-Sen kimsin lannn? Ne işin var benim dolabımda şerefsiiizz.

İsmayil hem korkudan hem de utancından eli ayağı titrer şekilde kekeliyerek cevap verir:

-Şimdi ben sağa desam ki tren bekleyirum, ebbedi inanmazsun bağa ki. Kenan Öncüler

Tuğçe Yerdelen

Tüm senaryolara uygun şebeke oluşturma girişimi ortak sektör önerisi, ana güç kaynağı olarak rüzgar ve güneş enerjisini hızlandırıyor
Tüm senaryolara uygun şebeke oluşturma girişimi ortak sektör önerisi, ana güç kaynağı olarak rüzgar ve güneş enerjisini hızlandırıyor
İçeriği Görüntüle

Kaynak: RSS