PKK, 1978'de Abdullah Öcalan liderliğinde Lice'nin Fis köyünde kurulmuş, başlangıçta Marksist-Leninist bir ideolojiye sahip bir örgüt olarak ortaya çıkmıştı.
Örgüt ilk yıllarında Türkiye'deki sol gruplara karşı silahlı eylemlere girişmiş, 1984'te Şemdinli ve Eruh saldırılarıyla açık silahlı mücadeleyi başlatmıştı. 1984'ten itibaren süren çatışmalarda PKK, güvenlik güçlerine ve sivillere yönelik eylemlerini sürdürdü; Dışişleri Bakanlığı'na göre bu çatışmalar "onbinlerce kişinin hayatını kaybetmesine" yol açmıştı. Uluslararası kaynaklara göre de çatışmaların toplam can kaybı 30-40 bin civarındaydı. PKK, kuruluşundan günümüze kadar olan süreçte nüfuzunu Güneydoğu başta olmak üzere Türkiye'nin birçok bölgesine taşımıştı; örgütün etkin faaliyet alanları Türkiye sınırlarıyla sınırlı kalmayıp Irak, İran ve Suriye'yi de kapsayacak şekilde genişlemişti.
PKK'nın Tarihçesi ve Kuruluşu
PKK, 27 Kasım 1978 tarihinde Abdullah Öcalan öncülüğünde kurulduğunda asıl hedefini "Kürdistan'da bağımsız bir devlet" kurmak olarak ortaya koymuştu. Örgütün kuruluş bildirgesine göre ideoloji başlangıçta Marksizm-Leninizm temelliydi; 2005'ten sonra "demokratik konfederalizm" adı altında yeni bir modele yöneldiği kabul edilse de, örgütün ilk dönem eylemleri çoğunlukla etnik ayrılıkçı ve solcu çizgideydi. PKK, kuruluşunun hemen ardından, 1978-1980 döneminde Türkiye İşçi Köylü Partisi gibi sol hareketlere yönelik silahlı saldırılar düzenlemiş, daha sonra 1979-80 yıllarında Siverek'te bir aşirete ve bölge sivil halkına saldırılar gerçekleştirmişti. 12 Eylül 1980 darbesinden sonra örgüt geçici bir gerileme yaşamış ancak 1984'te Güneydoğu'da Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla yeniden güç kazanıp silahlı çatışmaları tırmandırmıştı. Bu saldırılar, Türk güvenlik güçleriyle PKK mensupları arasındaki topyekûn silahlı mücadelenin başlangıcı olarak kayda geçmişti. 1984'ten sonra PKK'nın kamuflaj örgütü KADEK ve Kongra-Gel adları altında faaliyet gösterdiği, 1990'ların sonundan itibaren ise Murat Karayılan gibi isimlerin örgüt liderliğini devraldığı görülmüştü.
Şiddet Olayları ve Can Kayıpları
PKK ile Türk güvenlik kuvvetleri arasında 1984'ten itibaren kesintisiz süren çatışmalar, hem askeri hem de sivil kayıplara yol açmıştı. Resmi kaynaklar ve araştırmalar çatışmalarda öldürülenlerin "on binler" mertebesinde olduğunu belirtiyordu. Örneğin Dışişleri Bakanlığı, kuruluşundan itibaren PKK saldırıları nedeniyle on binlerce kişinin öldüğünü ifade etmişti. Uluslararası kriz grubu ise yaklaşık 40 yıllık dönemde çatışmalarda 30 ila 40 bin kişinin yaşamını yitirdiğini tahmin etmişti. Savaşın her iki tarafında da kayıplar yaşanmış; güvenlik güçlerinin ve bölgedeki köy korucularının ölen sayısı on binleri bulurken, sivil ölümler de önemli bir boyuta ulaşmıştı.
Los Angeles Times verilerine göre 1984 sonrası dönemde çatışmalar sırasında 5 bin Türk ve 35 bin Kürt sivil hayatını kaybetmiş, binlerce Kürt muhalif "kaybedilmiş" (zorla kayıp edilmiş) ve yaklaşık 1 milyon kişi iç göçe zorlanmıştı. Çatışmalı dönemlerde on binlerce köy boşaltılmış ve yakılmış, Ağrı, Hakkari, Şırnak, Diyarbakır gibi illerde yoğun çatışmalar yaşanmıştı. Özellikle 1990'lı yıllarda çatışmalar şiddetlenmiş; 1993'teki Başbağlar katliamı, 1990'ların ortasındaki kamplara yönelik saldırılar ve 1999 yılında Öcalan'ın yakalanışının ardından ilan edilen ateşkese kadar süren süreç büyük kayıplar getirmişti.
2004'te yeniden tırmanan çatışmalar, 2015 öncesi dönemde onbinlerce güvenlik görevlisi ve gönüllü köy korucusunun öldürülmesiyle sonuçlanmıştı. Bu dönemde yaklaşık 6 bin askerin şehit düştüğü; 5 bini aşkın sivilin de çatışmalarda öldüğü çeşitli kaynaklarda geçiyordu. Son yıllarda şehir içindeki operasyonlarda ise siviller zarar görmeye devam etmişti.
Örgütün Faaliyet Alanları
PKK'nın faaliyetleri başlangıçta Türkiye topraklarıyla sınırlı kalmamış, örgüt Irak ve İran sınırındaki dağlık bölgelerde üslenerek etkisini uluslararası bir seviyeye taşımıştı. Kandil Dağları (Irak Kürdistan Bölgesi), PKK'nın en önemli kamplarından birini oluştururken, örgütün etkin olduğu bölgeler resmi kayıtlarda Türkiye'nin yanı sıra Irak, İran ve Suriye olarak belirtilmişti. Örgüt esas olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde faaliyet göstermiş, Diyarbakır, Hakkari, Şırnak, Siirt gibi iller PKK eylemlerinin merkezine dönüşmüştü. Örgütün eylemleri arasında şehir içi bombalamalar, pusular ve timsahlar (suikastler) yanında köy baskınları ve alt yapı sabotajları da yer alıyordu. PKK ayrıca ekonomik suçlar ve yasa dışı ticaretle finanse ediliyordu. Bakanlık belgeleri PKK'nın kendi ifadesine göre sivil-asker ayırımı gözetmediğini, haraç, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı gibi gelir kaynakları peşinde olduğunu belirtmişti.
Örgütün bölgeden para toplamak amacıyla köylülerin zorla silah altına alınması, gümrük ve sağlık görevlilerini kaçırma eylemleri de zaman zaman kayıt altına geçmişti. Uluslararası kaynaklar PKK'nın bütçesinin önemli bir bölümünün dış destek ve yasa dışı ticaret (uyuşturucu, insan kaçakçılığı, kara para aklama, kaçak petrol vb.) yoluyla sağlandığını işaret ediyordu. Örgüt, Suriye iç savaşıyla birlikte bölgede örgütlenmiş PYD/PKK mensubu militanlarla işbirliği yaparken, yurt içinde de geniş tabanlı bir yapıya dönüşmüştü. Tüm bu faaliyetler PKK'yı sadece Kürt bölgelerinin değil, Türkiye geneliyle bölgesel düzeyde bir güvenlik sorunu haline getirmişti.
Güvenlik Politikalarının Şekillenmesi
Uzun süreli PKK tehdidiyle mücadele eden Türkiye, güvenlik politikalarını sürekli revize etmek zorunda kalmıştı. 1980'lerden itibaren Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin önemli bir kısmı 'Olağanüstü Hal' bölgesi ilan edilerek jandarma ve özel kuvvet birlikleri yoğunlaştırılmış, köy koruculuğu sisteminin kapsamı genişletilmişti. 1991'de çıkarılan Terörle Mücadele Kanunu ile PKK gibi örgütlerle mücadeleye yasal altyapı sağlanmıştı. 1990'ların sonlarına doğru sınır ötesi operasyonlara ağırlık verilerek Irak'ın kuzeyindeki PKK kamplarına yönelik hava ve kara harekâtları hızlanmıştı. Ne var ki bu sıkı güvenlik önlemleri bazen sivillerin zarar görmesine, köy yakma ve zorla boşaltmaların artmasına yol açmıştı.
Uluslararası kaynaklar, çatışmalar sırasında 4 binden fazla köyün yıkıldığı ve 380 bin ile 1 milyon arasında Kürt köylünün evlerini terk etmek zorunda kaldığını kaydetmişti. 1990'lı yılların başında zirveye çıkan bu uygulamalar, 2000'li yıllarda yumuşatılma çabalarına karşın zaman zaman tekrarlanmıştı. 2000'lerin ikinci yarısında Irak ve Suriye'ye yönelik askerî müdahalelerle PKK'ya yapılan baskı devam etmiş, 2015'ten sonra özellikle Diyarbakır, Şırnak ve Hakkari gibi kentlerde yürütülen hendek operasyonlarında ağır güvenlik önlemleri devreye sokulmuştu. 2015 sonrası PKK'ya karşı "güvenlik duvarı" siyaseti benimsenmiş, sınır hattına tel örgüler çekilmiş ve Türkiye genelinde ilave güvenlik yasaları çıkarılmıştı. Bu kapsamda, PKK'nın finans kaynaklarına el konması, propagandasıyla mücadele ve örgütle ilişkili şahıslar hakkında cezai yaptırımların artırılması gibi önlemler de alınmıştı. Tüm bu tedbirlerin hedefi, PKK'nın hem Türkiye içindeki hareket kabiliyetini hem de finansal desteğini kırmaktı.
Çözüm Süreci ve Barış Girişimleri
AK Parti Hükümeti, 2000'li yıllarda Kürt sorununa kalıcı çözüm arayışlarını yoğunlaştırmış; 2009'da "Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi" kapsamında ilk açılımlar yapılmıştı. Sürecin resmi adı "Çözüm Süreci" olarak belirlenmişti. 2012-2013'te Öcalan ile görüşme trafiği kurulmuş,
4 Nisan 2013'te Diyarbakır'da başlayan İmralı görüşmeleri ile çatışmalar kademeli olarak durma noktasına getirilmişti. Beşir Atalay gibi koordinatörler bu çabaların 2005 Diyarbakır konuşmasıyla işaret edilen paradigma değişikliğinin devamı olduğunu söylemişti. 2014 yılında iki taraf da adımlar atmış, 16 Temmuz 2014'te çıkarılan "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"la süreç yasal zemin kazanmıştı. Çözüm Süreci kapsamında Kürtçe yayına izin verildi, anadilde eğitime yönelik hazırlıklar başlatıldı, örgüte silah bırakma çağrısı yapılırken sınır ötesi operasyonlar küçümsenmişti. Sürecin en kapsamlı adımı, Şubat 2015'te Dolmabahçe Sarayı'nda yapılan mutabakattı. Burada hükümet ve PKK müzakerecileri, şiddetin sonlandırılmasına ve PKK'nın kademeli silah bırakmasına yönelik bir plan üzerinde anlaşmıştı. Ancak Haziran 2015'te Diyarbakır'da gerçekleşen Ceylanpınar saldırısı ile süreç resmen rafa kaldırılmıştı. Bu tarihten sonra barış görüşmeleri yerine çatışma yeniden tırmanmıştı. Çözüm Süreci döneminde atılan adımlar geçici de olsa Güneydoğu'da bir sürecin başlamasını sağlamış, ancak güvenlik kaygıları ve siyasi kırılmalar nedeniyle sürdürülebilir bir barış sağlanamamıştı.
Tarihi Bir Dönemeç
2025 yılı, Türkiye ile PKK arasındaki çatışmaların sona erdirilmesi yönünde önemli gelişmelere sahne oldu. Şubat ayında, PKK lideri Abdullah Öcalan, örgüte silah bırakma ve kendini feshetme çağrısında bulundu. Bu çağrının ardından, 1 Mart 2025'te PKK, Türkiye ile olan çatışmalarda tek taraflı ateşkes ilan etti. 5-7 Mayıs tarihlerinde ise PKK, Kuzey Irak'ta düzenlediği 12. Kongresi'nde "tarihi kararlar" aldığını duyurdu. Ancak, bu kararların detayları henüz kamuoyuyla paylaşılmadı.
DEM Parti, kongreyi "elli yıllık çatışmadan barış ufkuna bir adım daha yaklaşıldı" şeklinde değerlendirerek, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni çözüm sürecine yasal zemin hazırlamaya çağırdı. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise süreci temkinli bir iyimserlikle karşıladıklarını belirtti. Ancak, PKK'nın silah bırakma ve kendini feshetme kararlarını resmen açıklamaması, sürecin tamamlandığına dair kesin bir yargıya varılmasını engelliyor.
Sonuç olarak, 2025 yılı itibarıyla Türkiye ile PKK arasındaki çözüm süreci, önemli adımların atıldığı bir dönemeçte bulunuyor. Ancak, sürecin tamamlandığını söylemek için PKK'nın alacağı somut kararlar ve Türkiye'nin bu kararları nasıl karşılayacağı belirleyici olacaktır.
Kaynak: RSS