Prensler, krallar, başkanlar, başbakanlar. Sanırım birkaç da diktatör. Bunu söylemiyorlar. Ben ‘başbakanım ya da başkanım’ diyorlar ve ben “Hayır, sen bir diktatörsün ama sorun değil” diyorum” şeklinde bir ifade kullandı. Başkan Trump, çok açık bir biçimde Amerikan dış politikası tarihinde birçok örneği bulunan pragmatizme yeni bir örnek eklemiş oldu. Devletler, ulusal çıkar tanımlamaları temelinde pragmatizm örnekleri verebilirler. Bu anlamda pragmatizm, bir düşüncenin ya da eylemin fayda ve etkililik kapsamında değerlendirilmesi anlamına gelir. Bu koşulda ilkeler, idealler ve tutarlılık pragmatizme feda edilmiş olur. Bu husustaki en önemli meşrulaştırıcı kavram ise içeriği müphem olan ulusal çıkardır. ABD, 2003 yılında Irak’ı işgal ederken, İsrail’in Batı Şeria ve Gazze Şeridi üzerindeki işgaline göz yumarken, Bosna’da işlenen insanlık suçlarına yaklaşık 3 yıl boyunca seyirci kalırken prensiplerden uzak çıkar temelli dış politikanın en soğuk örneklerini vermiştir/vermektedir. ABD başkanları, seçilmiş istisnai bir ulus oldukları inancıyla insanlık medeniyetine özgürlük ve gelişmişlik timsali olma iddiasında pek çok liderlik sözü vermişlerdir. Dünyada özgürlüğün ve demokrasinin korunması konusunda mangalda kül bırakmayan Amerikan yönetimleri, Küba’da Batista diktatörlüğünü, Portekiz’de Salazar’ı, İspanya’da Franko’yu görmezden gelmiş, Türkiye’de darbe yönetimleriyle birlikte çalışabilmiş ve Körfez bölgesindeki emirliklerle karlı ilişkiler kurmaktan çekinmemiştir. Herhangi bir ülkenin yönetim biçimi, bu ülkenin ABD çıkarları ile kurduğu ilişkiye göre bir anlam ve önem kazanmıştır. Franklin D. Roosevelt’in 1904’te ilan ettiği “İyi Komşuluk Politikası”na kadar geri götürülebilecek olan “işe yaradığı sürece diktatörlüklere dokunma” siyaseti, Başkan Trump’ın yukarıda alıntılanan ifadesine ilham kaynağı olmayı sürdüreceğe benziyor. Başkan Trump’ın ilk başkanlık döneminde Suudi Kralı Selman ve Mısır’dan El-Sisi ile bir küre üzerine ellerini koyarak çektirdikleri fotoğraf hala hafızalardadır. Küresel siyasetin belirsizlikler ve öngörülemezlikler üzerinden şekillenmekte olduğu, reelpolitiğin önem kazandığı ve dolayısıyla sert güce dayalı rekabetin belirleyici olduğu bir dönemde prensiplerden ve ideallerden kopuş, daha çok ulusal kaygıları ön plana alan ve ben-merkezli dış politika hedeflerinin belirlenmesini beraberinde getirmekte. Başkan Trump’ın pragmatizm üzerinden şekillendireceği Amerikan dış politikası, ne yazık ki küresel siyasetin geleceğine dair bir umut vaat etmiyor.

Kaynak: RSS