Hedefin etrafında oluşturulan yüzde 5’lik bantla birlikte, gerçekleşmenin yüzde 16 ila 26 aralığında olması öngörülüyordu. Ancak henüz yılın ilk ayında, Ocak verileri ışığında bu tahminler revize edildi. Yeni hedef yüzde 24, tahmin aralığı ise yüzde 19-29 seviyelerine çekildi.
Ve şimdi, Nisan 2025 itibariyle açıklanan yıllık TÜFE oranı yüzde 37,86. Sayın Bakan, son 11 aydır düzenli biçimde “enflasyon düşüyor” mesajını vermeye devam etse de, bu açıklamaların ardında yansıyan tedirgin yüz ifadesi gerçeği ele veriyor: Göstergeler umut vermiyor.
Şimdi kendimize sormamız gereken asıl soruya gelelim: Bu ülkede neden yıllardır enflasyon belasından bir türlü kurtulamıyoruz? Neden ekonomi gündemimizin bir numaralı başlığı hep enflasyon oluyor? Samimi olalım; tüm siyasi ve bürokratik angajmanlardan sıyrılıp bu sorunu masaya yatırmak zorundayız.
Türkiye’de fiyat istikrarını sağlamakla görevli kurum Merkez Bankası’dır. Yeni yönetimin göreve gelişinin üzerinden neredeyse iki yıl geçti. Ancak daha önce yetkililerin sıklıkla dile getirdiği “linkler arası kopuş” ve ne yazık ki enflasyonla mücadeleyi kağıt üstünde bırakıyor.
Resmi olarak kur politikası olmayan Merkez Bankası, TL’nin değerini koruma adına yalnızca Türk Lirası üzerinden baskı kurma stratejisini sürdürüyor. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan yeni düzenlemeler – ihracatçının döviz gelirinin yüzde 35’inin bozdurulması, şirketlerin döviz mevduatlarında yüzde 60 rasyoyu yakalama hedefi gibi – bu yaklaşımın bir devamı niteliğinde. Ancak bu tür önlemlerle TL’ye olan güveni yeniden inşa etmek mümkün değil.
Kısacası, sadece “TL alın” demekle olmaz. İnsanlar güvenmedikleri bir para birimine yatırım yapmaz. Ekonomide güven, istikrar ve öngörülebilirlik sağlanmadıkça, atılan her adım kısa vadeli etkilerle sınırlı kalır.
Aslında sorunun kökü çok daha derin: “Huzur ve güven.” Bu iki kavram, yalnızca toplumsal yaşam için değil, ekonomik düzenin temelidir. Huzurun ve güvenin olmadığı bir ailede nasıl düzen bekleyemezseniz, bir ülkede de ekonomik iyileşmeyi bekleyemezsiniz. Sosyoloji, ekonomiden ayrı düşünülemez.
Şu anda elimizdeki tabloya bakalım: Hasta ağır. Belki de kanser. Ancak biz kanser derecesini dahi bilmeden kemoterapi uygulanacak hastayı ilaçla tedavi etmeye çalışıyoruz. İşin teknik kısmına bile gelebilmiş değiliz.
Özetle, hem Merkez Bankası’nın hem de Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu farkındalığa ulaşması şart. Aksi takdirde ne enflasyon hedeflenen seviyelere iner ne de TL eski itibarına kavuşur. Önce huzur, önce güven…
Kaynak: RSS